© 2012 admin. All rights reserved.

İnsan İnsan İbrahim Demirel

 

İbrahim Demirel’le 1983 yılının sonlarına doğru tanıştık, Ankara’da. O hakiki Malatya’lı bendeniz ise fasulyeden Malatya’lı sıfatıyla arkadaşlığımız kısa bir zaman içinde dostluğa dönüştü. Ben Malatya’da doğmadım ve Ankara’da büyüdüm. Rahmetli anneciğim ve babacığım Malatya’lıydı. Malatya’da yaşayan dayıcığım Hikmet Aksay’ı bazı yaz aylarında anneciğimle birlikte ziyarete gittiğimizi hatırlıyorum. Doğu Anadolu Expresi, diğer adı ile motorlu tren Ankara’dan 13-14 saatte Malatya’ya varırdı. Arada bir otobüslede gider gelirdik. 1960’lı yıllarda Ankara- Malatya ulaşım hattına Zafer Otobüsleri hakimdi. 1970 yılında dayıcığımın vefatından sonra bir daha Malatya’ya gitme fırsatını yaratmadım. Biriki kere İbrahim Demirel ile gitme eğiliminde bulundum, ancak beceremedim ve tabii ki benim kaybım oldu.

İbrahim Demirel’le ilk karşılaşmamız Ayşe Birsel vasıtasıyla Sanat Yapım Galerisinde olmuştu; Sanat Yapım Galerisi’nin açılışından sadece birbuçuk yıl geçmişti.

Bu satırları yazarken sık sık duraklıyorum çünkü zihnimden geçen İbrahim Demirel’li kareler, manzaralar, kulağımda oluşan sesler, gönlümde hareketlenen duygular beni şaşkına ceviriyor, sanki bir anda dört beş film seyrediyormuşum gibi hissediyorum. Hangi kareye, olaya odaklanıp tekrar yaşayacağıma karar veremiyorum. Tuhaf, zorlayıcı bir durum; öte yandan büyük zevk alıyorum bu hissettiklerimden. Hani olgunluğumuza denk gelipte korkularımızdan sıyrılıp zaman ve mekanın önemli olmadığına kanaat getirdiğimiz bilinçlilik halini maalesef çok kısa süreler yaşarız ya, işte ben şu dakikalarda bu durumun uzun versiyonunu deneyliyorum. Zaman ve mekandan soyutlanmış İbrahim Demirel’li anların, karalerin dilediğim gibi montajını yapıyorum, senaryo akıp gidiyor, dopdolu bir film ortaya çıkıyor. Pipolu-piposuz, şapkalı-şapkasız, neşeli-hüzünlü, gözlüklü-gözlüksüz, rakı bardaklı-rakı bardaksız, şevkli–kırgın, fotoğraf makineli-makinesız İbrahim Demirel ….. Tablolar, hayaller, bakırlar, cam eşyalar, projeler, Jülide, Gazi Üniversitesi, öğrenciler, Baba Hasan, sanatçılar,heykeller, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu, heykeller, Kayhan Keskinok, oğul Hasan, Nesrin, sergiler, siyah-beyaz fotoğraflar, Ayla ,renkli foğraflar ,rakı sofraları ,sohbetler ,anılar ,Elif ,davetiyeler ,Körsüleymanlı köyü, kitap-katalog tasarımları ,İlkay ,mektuplar ,tavla ,Van’ın Gülsümler ve Otluca köyleri, slide gösterileri, çerceveler, İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu, Umut Poster Fotografik Stüdyosu, Ankara İzmir Caddesi ,Nazım Hikmet ,Danıştay ,Hayat Mecmuası ,Çin Halk Cumhuriyeti ,Side ,Eskişehir , Ankara OR-AN ,Citreon ,Fikret Otyam ,Seçkin Özata ,desenler ,lekeler ,Ahmet Say , Almanya’daki Türkler, kadraj ,kompozisyon ,Gelibolu ,Mamak ,ışıklar ,portre ,jüriler,tek ağaçlar,sandallar , Sanat Yapım Galerisi ,sarı leblebi-dut ,Ayten, kitaplar ,dergiler, Clarks…….

Sanatta 40. yılını tamamlamış İbrahim Demirel’in insanlığıda bambaşka. Dokuz çocuklu ailenin sekizinci ve tek erkek evladı. Yeter’den sonra dünyaya geliyor. Van’a öğretmen olarak genç yaşında atandığında görmüş geçirmiş öğretmenlerin olgunluğunda ve yapıcılığında yöre halkının gönüllerini

fethediyor; parası olmayan öğrencilerine önlük ve yakalıklar dikiyor, tahmini zor mütevazi koşullarda futbol takımları kurup çok sevdiği öğrencilerinin eğitimini aralıksız sürdürüyor. Sanata ilgisi daha ilkokul yıllarında dikkati çekiyor; lüle taşına benzer beyaz, yumaşak taşları minik parmakları ile yontup keklik şeklinde heykelcikler yaratıyor. Aynı yıllarda yaşıtları kız çocuklarının saçlarını tasarımcı-kuaför edasıyla kesip şekillendiriyor. Kuaförlük zanaatı icrasında sanatsal eğilimlerle zampiklik dürtülerin ne dozda birbirlerine dolandığı konusunda berrak bir tespite ulaşılamamıştır!

İbrahim Demirel sevgi ve anlayış dolu bir insandır. Duygulu bir adamdır. Bakışları pek hoştur, anlamlıdır, iç dünyasının yansımasıdır. Saf, tertemiz, samimi yani günümüzün üstün sıfat olarak örnekleri ile birlikte enjekte edilen ‘’kurnaz’’ mertebesine uzanmış kişilerin hiç anlayamayacakları bir yapıya sahiptir. Gayretli, çalışkan,haktan ve doğrudan yanadır. Özgürlüğüne ve doğal olarak sanatın her dalına düşkündür. İnsansever ,doğasever ,hayvansever ,estetiksever, türküsever efendi mi efendi bir adamdır, İbrahim Demirel. Haksızlık karşısında fena olur; anlıyamıyor, kırılıyor. Ama mücadeleyi bırakmıyor.

İnsanlara önyargısız yaklaşır, kollarını ve gönlünü açar. Hemen vermeye başlar, ‘’nasıl olsa dönüp gelir’’ enerji bağlantılarına takılmadan, beklentilerine kapılmadan. Çok sıcak merhaba der. Şirinliğin bezediği sevgi ve saygı ile hitapeder insanlara. Bir anda ihtiyarında, gencinde, çocuğunda, şehirlininde, köylününde, entellektüelinde gönlünü çeker yanına alıverir. İkramı boldur, içtendir. Sohbetlerine doyum olmaz ,çok şey öğrenmişimdir hayat hikayesinin paragraflarından. Çok iyi de öğretmendir ,disiplilidir ,bilgi kutucuklarının kapaklarında asma kilit yoktur, kutuda ne varsa öğrencilerine serpiştirir, bildiğini saklamaz. Ömrü bilmece-bulmaca çözmekle geçer; şu projeyi nasıl uygulamaya koysam? O kitabı nasıl tasarlasam? bu fotoğrafın çercevesi nasıl olsa? Öğrencilere daha başka ne anlatsam, göstersem? insanlarımız sanata, estetiğe nasıl daha çok yaklaşabilirler? Haksızlıklardan, bağnazlıklardan, adalete ve aydınlağa nasıl yönelebilir insanlık acaba?… İbrahim Demirel öyle kolay bilmeceleride tercih etmez, inatcıdır. İnsanlığın dünyevi tatminlerden soluklanıpta bir kendisine döndüğünde gözüne bir şey çarpar, ama hemende kafasını çevirir: bölünmüş kişiliklilik, bölünmemiş kişiliklilik meselesi, anlarsınız neden bahsettiğimi. İbrahim Demirel’i çeşitli olaylar ve insanlar karşısında izleme fırsatını buldum. Değerlerine sımsıkı sarılmışlığı hiç gevşemedi, bilirmisiniz.

Bu satırları yazarken maddeden uzak insanlığın, yaratıcılığın, estetiğin müptelası İbrahim Demirel’i, İbrahim Hocam’ı daha ne kadar sevdiğimi ve saydığımı fark ettim. Hemen şimdi aklıma bir tanecik kızım Ayşe Başak’ın, Side’de İbrahim Hocam’ın sakallarına minik parmaklarını geçirip çekiştirdiği görüntüler geldi. Kızım ve İbrahim Hocam’ın birlikte resim yaptıkları anlarda zihnimde canlandı. İbrahim Hocam’ın Ayşe Başak’ın kalbinde de yeri ayrıdır.

Sanata bilinçli yaklaşmayı İbrahim Hocam sayesinde öğrendim. Evimin duvarlarını süsleyen ve beni hayal alemine taşıyan resimlerimi İbahim Hocam’ın yönlendirmesi ile seçtim. Fotoğraf çekme tutkumu güçlendiren, eleştirileri ile bana rehberlik yapan İbrahim Hocam’dır. Onun sayesinde iki sergi açma fırsatını buldum, onun sayesinde gurur duyuğum iki kitap ortaya çıktı. Anlıyacağınız benim üzerimdede çok ama çok emeği vardır. İbrahim Hocam’la çokda gırgır yapılır; birbirimize takılırız ve o

hafif tondan, edepli ben yüksek tondan kahkahaları atarız. Sık sık görüşemiyoruz, benden dolayı ama. Görüşebildiğimizdede anların tadına doyum olmuyor. Her karşılaştığımızda İbrahim Hocam’ı yakalıyorum, kuçaklıyorum, bağrıma sımsıkı basıyorum, iki yanağındanda kocaman öpüyorum. Sabırlı adam, bana tahammül ediyor.

Canım İbrahim Hocam yolun her zaman açık olsun. Ne mutluki karşıma çıkmışsın.

Osman Erk

Şubat 2008, İstanbul

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
İşaretli alanlar zorunludur:*

*