© 2012 admin. All rights reserved.

Trabzon

TRABZON DEYİNCE:

Bir toplantıya katılmak amacıyla geçtiğimiz Mayıs ayında Kemer, Antalya’ya gitmiştim; çok duygu yüklü, içimi kabartan anlar yaşadığım aklıma geldi,Trabzon’a uçarken. Çok şanslıydım ki değerli tiyatro sanatçısı Semih Sergen’den Erenler Sofrası adlı şiirini kendisinden dinleme fırsatını yaşamıştım, Akdeniz kıyısında. İki ay içinde Akdeniz’in bambaşka güzelliklerinden Doğu Karadeniz’in büyüleyici manzaralarına konuk geliyordum. Bu şiirin birkaç kıtasını size aktarmak isterim:

Size ne ikram edeyim insan kardeşim?

Biraz gökyüzü alır mıydınız?

Biraz Boğaziçi serinliği dingin, duru

Biraz Karadeniz esintisi

Biraz Marmara

Biraz Arşipel

Siz uzaktan geldiniz

Belli yorgunsunuz

Biraz uzanmak ister miydiniz?

Bir yörük çadırında yıldızlara karşı?

Bu dağlar

Pek sever boy ölçüşmeyi

Bulutlarla

Biraz Ağrı grubu alır mıydınız?

Biraz Toros şafağı

Biraz Erciyes

Siz hiç Meryem Ana’yla gezdiniz mi Bülbül dağını?

Yüreğinde Tanrı sevdası kucağında gül.

Hırkay-ı Şerifte Kur’an dinlediniz mi

Ayasofya’da, Saint Antuan’da İncil?

Biraz Selçuklu tevazuu alır mıydınız?

Biraz Osmanlı hoşgörüsü…

Yürekleri o kadar kocamandı ki

Hep sevdiler karşılıksız

Hep başkaları için istediler bu güzel dünyayı.

Biraz Mevlana yaşar mıydınız?

Biraz Hacı Bektaş, biraz Yunus koca.

Siz yetmiş iki millete bir göz ile baktınız mı?

Bütün dinler sırrını sizden dinledi mi hiç?

Biraz Yunus divanı alır mıydınız?

Biraz Mesneviyi Şerife…

Eski Yunanlılar Karadeniz’e Pontos Euxenios ( Konuksever Deniz) adını vermişler. Bu iyiniyetli isimlendirmenin esintileri ve fırtınaları ile bilinen hırçın Karadenizi yatıştırmak açısından pek etkili olmadığını biliyoruz.

1640 yılında Trabzon’u ziyaret etmiş olan Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesine Tabzon’la ilgili düştüğü notlar şöyle: Trabzon beşinci iklimden olmakla, su ve havası güzeldir. Dağlarında şimşir,bağlarında servi ve ceviz ağaçları bulunur. Halkı eğlence ve zevk ehlidir. Gezip tozmayı seven, gamsız, zarif, sadık ve aşık kişilerdir. Güzel kızları, yakışıklı delikanlıları, ay parçası gibidir…. Halkın üzerine düştüğü alış veriş ederken kavga ettikleri bir balık vardır ki hamsi derler. Büyüğü bir karış kadar, ince, gümüş gibidir.Denizden çıkışını dellallar şu beyiti okuyarak haber verirler: Trabzon’dur yerümüz/Ahça tutmaz elümüz/ Habsi paluk olmasa/ Nic’olurdu halımız. Çelebi hamsi pilaki tarifinide verir: Önce bu hamsi balığını temizleyip onar onar kamışa dizerler. Maydanoz, kereviz, soğan ve pırasayı ince kıyıp tarçın ve siyah filfil ile karıştırdıktan sonra, pilaki tavasının içine bir kat hamsi, bir kat bundan döşeyip ; zeytinyağını üzerine dökerler. Bir saat kadar kuvvetli ateşte pişirdikten sonra yerler ki doğrusu ala bir yemek olur.

Trabzon M.Ö 670’de İyonya’dan Karadeniz’e gelmiş olan Miletoslular tarafından bir koloni olarak kurulmuştur. Yani Trabzon’un kuruluş tarihi İstanbul’un kuruluş tarihi ile çakışır. Kent, üzerinde yer aldığı zeminin masa gibi düz ve dört köşeli olmasından dolayı ‘’Trapezos’’ sözcüğüyle adlandırılmıştır. Medlerin ve Perslerlerin işgalinden sonra Trabzon, Pontus, Roma, Bizans dönemlerini yaşar. Sekizinci yüzyılda kent Araplar’la Bizanslılar arasında birkaç kez el değiştirir. 1204 yılında Latinlerin İstanbul’u işgal ettiği sırada Komnenos Trabzon’a gelip akrabası Gürcü Kralicesi Tamara’nın yardımıyla kendini Trabzon’da Doğu Roma İmparatoru ilan eder. 14.yy dan itibaren Cenovalılar’ın ve Venedikliler’in etkisi artar; ünlü İtalyan ailelerinin temsicileri Trabzon’a yerleşir. Venedikli Marco Polo ve İspanyol Clavigo şehri ziyaret ederler. 1461 de Fatih Sultan Mehmet Trabzon’u Osmanlı topraklarına katar.Fetihten sonra Trabzon şehzadeler kentine dönüşür. Yavuz Sultan Selim’in çocukluğu burada geçer. Annesi Gülbahar Hatun’un türbesi buradadır. Kanuni’nin de çocukluğu burada geçer. Kasım 1914 ve Şubat 1915’de Trabzon Ruslar tarafından bombalanır ve Nisan 1916-Şubat 1918 tarihleri arasında Rus işgalinde kalır. Atatürk 1923 yılında yaptığı bir konuşmada Trabzonluları ‘’ hakkın, insafın, yurtseverliğin en yüksek niteliklerine sahip olan eski dostlar’’ sözleri ile yüceltir.

Doğu Karadeniz seyahatimin ilk durağının birinci günü Atatürk Köşkünü ziyaret ettim, yağışlı ve puslu bir havada. İstanbul’un sıçak havasında kavrulduktan sonra Trabzon’un misafirperverliliğinin göstergesi olarak yağmurlu hoşgeldinle karşılanmak beni mestetti . Atatürk 1921’deki Trabzon ziyareti sırasında burada üç gün kalmış, 1937’deki son gelişinde de vasiyetnamesini yine bu binada yazmış. Bu bina 1890 yılında Rus tebasından ve Rum zenginlerinden Konstantin Kabayanidis tarafından yaptırılmıştır ve Trabzon’un işgali sırasında Rus kuvvetleri burayı karargah olarak kullanmışlardır.

Komnenos krallarından I. Manuel tarafından 1250-1260 yıllarında yaptırıldığı kabul edilan Aya Sofya Müzesi kentin en görkemli yapılarından. Freskoları Bizans sanatının en iyi örnekleri olarak değerlendiriliyor. 1461’de camiye çevrilmiştir. I. Dünya savaşı sırasında depo ve askeri hastane olarak kullanılmıştır. 1958-1964 yıllarında restore edilerek 1964 yılında müzeye çevrilmiştir.

Trabzon’un en önemli Osmanlı yapıtı olan Gülbahar Hatun Camisi 1505’te Şehzade Selim (Yavuz) Trabzon valisiyken annesi Gülbahar Ayşe Hatun adına yapılmıştır. II. Beyazıt’ın eşi olan Gülbahar Hatun bir Komnenos ailesinin kızıydı ve iyiliğiyle, güzelliğiyle ün kazanmıştı. Türbesi hemen caminin yanıbaşındadır.

Trabzon kenti, Değirmendere Vadisi’nin denize ulaştığı noktanın batısında, Boztepe’nin aşağı yamaçlarında, basamaklar halinde inen düzlükler üstünde yayılıyor. Boztepe bölgesi eski çağlardan beri kutsaldır; bir dönem Apollon Tapınağı ile Perslerin güneş tanrısı Mitra’nın Tapınağını barındırmıştır. 7. yy’da doğal bir mağara büyütülerek kaya kilisesi haline getirilmiş. Boztepe’nin şu sırada ayakta durabilen en önemli yapıtı 14.yy’da yapılıp 1923’e kadar kullanılmış olan Kızlar Manastırı’dır. Uzun yıllar sahipsiz kalan manastır 1990’lı yılların başında restore edilmek üzere kilit altına alınmış. Konstantinos’a ait olduğu belirlenen dört sutun üzerine kurulu bir kubbe ve taş lahit manastırın en yüksek noktasında bulunuyormuş. Kubbe içinde İsa’nın ve dört İncil yazarının resimleri yeralıyormuş.

Yavuz Sultan Selim’in 22 yıl valilik yapmış olduğu Trabzon, Roma, Bizans Osmanlı yapıtlarıyla, trafik keşmekeşine rağmen büyüleyici bir kent. Akşamüstü fırsat bulup 250 metre yükseklikte yer alan Boztepe’de ki çay bahçelerinden birinde keyif yapmak isterseniz kendinizi semaverde demlenmiş çay ve muhteşem bir gün batımı ile ödüllendirebilirsiniz.Yandaki masalarda bol kahkahalı sohbetlere kulak kabartıp bir iki Temel fıkrası dinleme fırsatıda bulursanız artık keyiften dört köşe kıvamına girmemezlik edemezsiniz:

Bir insaata amele alınacaktır. Alınacak elemanları kalfa Cemal’in seçmesi istenir. Adaylar kalabalıktiır. Bu durumda Cemal sınav yapmaya karar verir.
– Pize 1 kisi lazimdur. Pu nedenle sizu imtihan edeceğum. Bir ara gözü Temel’e ilişir.
Burnundan tanımıştır. Hemşehrisini işe almak ister. Önce Temeli sinava alır ve sorar.
– Hemşerum söyle baa bakalum..
Sana 3 kuzu verdum, sonra 2 kuzu daha verdum kaç kuzu oldi?
– 6 tane oldi. Cemal biraz bozulur ama çaktırmaz.
– Tabi bu soru biraz zor oldu piraz taha kolayını sorayum.
– Sana 2 kuzu verdum, sonra 1 tane taha verdum kaç kuzi oldi ?
– Tört kuzi oldi. Cemal sinirlenir, Ama hemşehrisinide ise almak ister.
– Peçi 1 kuzi verdim, sonra bir kuzi taha verdum kaç etti ?
– Üç etti. Bunun üzerine Cemal iki tokat çakar ve tekrar sorar.
– Pir kuzi verdum, kaç kuzin oldi?
– Içi tane.
Cemal iyice sinirlenir ve Temeli iyice döver.
– Ulan hemşeru teyup işe almak istedum, sende tam salakmişsun.
Ula sağa pir kuzi vermişsem pir kuzin olur anladun mi?
– Olir mi, der Temel.
– Penum evde bir kuzi de kendumin var.

Türk halk oyunlarında Horon denilince akla ilk gelen Karadeniz’de Trabzon olur.Horon, Doğu Karadeniz yörelerinde kemençe, davul zurna ve tulum eşliğinde disiplinli, toplu diziler halinde oynanan halk oyunlarına verilen addır. Ragıp Memişoğlu’nun ifadesiyle ‘’ Tepeden tırnağa kadar titreme, ürperme, silkiniş. Dalga dalga dökülüp kırılmalar ve yalıyarlarda yankılanan naralar. Türkün bayrağına bakarak çırpınan Karadeniz’i görürsünüz horonda. Asya bozkırlarından Anadolu’ya akan akıncı cetlerimizin nal seslerini duyarsınız. Karadeniz uşağının mertliği, yiğitliği, atılganlığı, sevecenliği akar yüreğinize horon horon, türkü türkü.Kemençenin sesinde sıla hasreti, uşakların yüzlerinde ayrılık cizgileri okunur. Horon, metaneti, sabrı ve zorluklara göğüs germesini öğretir. Gurbette sıla özlemini ve sevdasını buram buram tüttürür. Umut ve bekleyişin sevda ve yurt sevgisi ile yoğrulup biçimlendiği bir öğretidir horon’’. Horo sözcüğünün kökeni çok çeşitlidir.Hora/Horan kelimesinin Yunancada ‘’Raks’’ manasına gelen ‘’Horos’’ kelimesinden geldiğini kaydedenler vardır. Başka bir görüş ilkçağlarda dini ayin mahiyetinde oynanan oyunlara hora veya horon dendiğini, hor, hur ve kor kelimelerinin güneş anlamına geldiğini savunur. Günümüzde de Moldovya’da yaşayan Gagavuz Türklerinin düğünlerinde oynadıkları oyunlarına ‘’Horon’’ dedikleri kaynak kitaplarında yer almaktadır. Türkçe’de ‘’Hor’’ kökünden üretilmiş iki yüze yakın deyim ve sözcük var: Hor görme, hor kullanmak… Horon sözcüğü ile ilintisi olduğu sanılan ‘’Horis’’in eski Mısır’da bir tanrı adı olması ilginçtir.

Trabzon’un kendine özgü mutfağı vardır. Bu mutfağın oluşumunda etkili olan yaşantının yanınsıra yörenin ürünleridir.’’ Minzi’’ denen çökelek benzeri peynir hemen her öğün yenir.Dha çok Vakfıkebir ilçesinde üretilen ‘’Trabzon yağı’’ yurt çapında ünlüdür. Mısır ekmeği, minzili, yumurtalı, kabaklı, yağlı pide, hamsili ekmek, ‘’cumur’’ denen pide, en ünlü yöresel yemeklerdendir. Sabah kahvaltıları kimi yörelerde ‘’trima’’ denen un çorbası ve yağda kızartılan ekmek parçalarıyla yapılır. Genellikle öğleyin yenen ‘’kuymak’’ yörenin en sevilen yemekleri arasındadır. Kuymak yapmak için mısır ununa suı katılır ve bulamaç kıvamına gelinceye kadar kaynatılır. İçine tercihe göre dilinlenmiş peynir, minzi, süt, haşlanmış ısırgan oyu konularak pişirilir. Kuskusu andıran ‘’çimdik makarnası’’ da oldukça sevilen bir yemek türüdür. Mısır, sütlü kabak, karalahana, balık çorbası da akşam yemekleri arasındadır.’’Karalahana yığması’’ tarifide şöyle: ince ince doğranan lahana tuzlanarak 15-20 dakika suda haşlanır sonra süzülür. Ayrı bir kapta soğan, salça ve kıyma kavrulur. Önceden pişirilen kuru fasulye ve lahanın içine bir çay bardağı pirinç eklenerek bir arada pişirilir. Hamsiden yapılan buğulama, pilav, dolma, haşlama, tava yöre mutfağının vazgeçilmezleridir. Hamsi kayganası, ‘’hamsi kuşu’’ denilen köfte, turşu, turşu kavurması özellikle kış aylarında tercih edilir. Bölgede ‘’tomara’’ ve ‘’huliya’’ denen yabani bitkilerden salata ve turşu yapılır. Sıkılarak suyu süzülen turşular suda haşlanır, tereyağında kavrulur.Üstüne minzi ekilir. Yabani bitkilerden’’hamuçera’’ ( dağ çileği), ‘’lifor’’(böğürtlen), ‘’mora’’(ahududu), ‘’ahlat’’( yaban armudu), ‘’karayemiş’’( kirazı andırır, daha az tatlı), ‘’çakal eriği’’( ekşi dağ eriği) en sevilen meyvelerdir. Trabzon’da yöre yemeklerini tatma konusunda pek gayretliydim; nefsime teslim olurken maalesef %75/25 detox kuralını hep tersten okumayı tercih edip ihanet çeşitlemesi yaptım!

Trabzon ve yöresiyle ilgili, geçmişten günümüze dek anlatılagelen birçok söylence vardır. Trabzon Maçka yolu yolu üzerinde Hoşoğlan denilen bir yerleşme yeri vardır; Hoşoğlan adı Fatih’in Trabzonu almasıyla ilgili bir söylenceye konu olmuştur. Fatih Sultan Mehmet Trabzon’u kuşattığında Pontos kralı şehri daha fazla dayanamayacağını anlar ve mahiyetindekilerin önerisiyle Fatih’e şöyle bir teklifte bulunur: Kentin dışındaki Ayasofya Kilsesi ile çan kulesi arasında gerili bulunan bir zinciri Fatih’in askerlerinden biri eğer kırk ntop ateşiyle kesebilirse kenti Fatih’e teslim edecektir. Eğer zincir kesilmezse Fatih kuşatmayı kaldırecektır. Fatih bu teklifi kabul eder ve top atışları başlar. Otuz dokuz atışta zincir isabet almaz. Bir atış kalmıştırt. Fatih bu atış için kendisine güvenen birisinin topun başına geçmesini söyler ama bu arada yakışıklı bir delikanlı olan ve asker arasında ‘’Hoşoğlan’’ diye anılan asker topu ateşlemiştir. Hoşoğlan’ın topçu olmadığını öğrenen Fatih çok sinirlenir ve Hoşoğlan’ın başını vurdurur. Bu arada askerler son atışta zincirin kesildiğini duyururlar ama çok geç, Hoşoğlan artık cansız yerde yatmaktadır. Fatih çok üzülür. Trabzon alındıktan sonra camiye çevrilen Panagio Chrysocephalos Kilisesi’nin (Ortahisar-Fatih Camii) bahçesinde Hoşoğlan için bir türbemezar yapılır.

Maçka ilçe merkezinin doğusunda ve 17 km uzaklıkta, Karadağ’ın yamacındaki bir mağarada Meryem Ana adına inşa edilmiş bulunan Sumela Manastırı ile ilgili bir söylencede şöyledir: Atinalı rahipler Barnabas ile yeğeni Sophronios bir gece rüyalarında Hazreti Meryem’i görürler. Meryem onlara Trabzon’a gitmelerini ve orada, Karadağ’ın eteklerinde kendisi adına bir kilise yapmalarını söyler. Onlar da Aziz Lukas’ın yaptığı Meryemana ikonasını alarak Trabzon’a gelirler.Maçka’da, Altındere vadisinin ucunda, Karadağ’ın eteklerindeki bir mağarada, önce bir kilise sonrada Sumela Manastırı’nı yaparlar. Barnabas ve Sophronios ömürlerinin sonuna kadar burada kalırlar ve sonra ikiside aynı günde ölürler. Meryem adına kurulan bu Manastır’ın, Yunanca Sumela adının esasını, kara, siyah,karanlık anlamlarına gelen melas kelimesinden aldığı söylenir. İlk kuruluşun 385 yılında yapıldığı varsayılır. Aleksios III Komnenos (1349-1390) manastırı 17 m. Yüksekliğinde, 40 m. Uzunluğunda, 14 m. Genişliğinde 72 odalı bir yapı olarak yeniden inşa ettirdi. Osmanlı dönemindede manastırın hakları korundu ve saygı gördü. Manastır görkemli mimari görünümüne 19. yy’da ulaştı. Freskolarında İncil’den ve Tevrat’tan sahneler yer alır.

Trabzon ve çevresinde geleneksel el sanatı olarak, taş ve ahşap işciliği, dokumacılık, hasır bilezik yapımı, bakırcılık, bıçakcılık, yorgancılık gibi sanatlar sürmektedir. Hasır bilezik, 31-32 mikron inceliğindeki altın yada gümüş tellerin imik ilmik örülmesiyle yapılmaktadır. Kuyumculukta ayrıca ‘’telkari’’ tekniğiyle çeşitli süs eşyası da üretilmektedir.

Rize’ye zamanlıca varabilmek için Trabzon’un günbatımını feda etmek gerekiyordu. Güneşin batışını seyretmeyi o kadar istedimki.. . Ne oldu dersiniz? aracımızın arızalandığı haberi ile birlikte yeni bir aracın tahsis edilebilmesi için bir saat beklenileceği bilgisi ulaştı. Buna galiba düşüncenin gücü filan diyorlar yanlış hatırlamıyorsam. Trabzon’un yağmuru bize hoş geldin demişti, bizde güneşini geçirdikten sonra Trabzon’a elveda deyip Rize’ye kavuşmak üzere yola koyulduk.

‘’ Oy Trabzan Trabzan

Senden ayrılacağım

Sen aklıma gelende

Düşüp bayılacağım’’

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
İşaretli alanlar zorunludur:*

*